1. yeter ki, … diği sürece.
    Just so he gets his 3 meals a day he doesn't care what happens: Günde
    3 öğün yemeği önüne geldiği sürece dünya yıkılsa aldırmaz.
  2. öyle, doğru, haklısın.
Bilginiz olsun, ... Zarf
Aklınızda bulunsun, ... Zarf
Haberin olsun, ... Zarf
gibi … de, keza, tıpkı, benzer şekilde.
Just as French people enjoy their wine, so the British enjoy
their beer: Fransızlar şaraba düşkün olduğu gibi İngilizler de biraya düşkündür.